Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/110 E. , 2023/18 K. sayılı ilamıyla tapu iptal ve tescil davasında kesin süre içerisinde bilirkişi ve keşif ücretinin ödenmemesi sebebiyle delil avansı eksikliğinden usulden red kararı verilmesinin yerinde olduğunu ve bu kararın maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğine ilişkin kararı onadı.
İlgili kararda '28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafları, konusu ve sebebi eldeki dava ile aynı olup daha önce Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/78 E. sayılı dosyasında mahkemece 14.10.2014 tarihli ikinci celsede davacı tarafa bilirkişi ve vasıta ücreti ile yasal keşif harcı olmak üzere toplam 1.477,50TL keşif avansını yatırması için iki hafta kesin süre verilmesine, aksi takdirde keşif delilinden vazgeçmiş sayılacağı ve mevcut delillere göre davanın sonuçlandırılacağının ihtar edildiğine ilişkin ara karar oluşturulmuş; devamında 11.12.2014 tarihinde davacının kesin süre içinde keşif avansını yatırmadığı, keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan taşınmaz değerinin ve istenebilecek tazminatın tespitinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
29. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesince 14.10.2014 tarihli celsede yatırılması için davacı tarafa kesin süre verilen giderler delil avansına ilişkin olup, delil avansının yatırılmaması hâlinde o delilden vazgeçilmiş sayılacağı açıktır. Anılan mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan taşınmaz değerinin ve istenebilecek tazminatın tespitinin mümkün olmadığından bahisle davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine yönelik verilen karar usule ilişkin nihai bir karar olmayıp, maddi anlamda esasa ilişkin verilen nihai bir karardır. Bu durumda eldeki davada kesin hüküm dava şartının oluştuğu gerekçesiyle davanın usulden reddine dair verilen direnme kararı yerinde ve doğru olmuştur.
30. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.' ifadelerine yer vermiştir."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/51 E., 2020/186 K.
KARAR : Usulden reddine
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında noterde düzenlenen 03.08.2007 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince müvekkilinin tüm edimlerini ifa ettiğini, buna rağmen davalının sözleşmeye göre müvekkiline ait olan bağımsız bölümlerin tapusunu vermediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkiline devredilmeyen on adet bağımsız bölümün tapusunun iptali ile müvekkili adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde tüm taşınmazların rayiç bedelinin muaccel olduğu tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini ve davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının daha önce aynı konuda ve aynı dava sebebine dayanarak aynı dava dilekçesiyle müvekkili aleyhine Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/78 E., 2014/633 K. sayılı dosyasında açtığı davanın reddedildiğini, bu nedenle iş bu davanın öncelikle kesin hükümden dolayı reddedilmesi gerektiğini, davacının esasa ilişkin iddialarının da haksız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.11.2015 tarihli ve 2015/146 E., 2015/552 K. sayılı kararı ile; Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/78 E. sayılı dosyasında davacı tarafından davalı aleyhine aynı sözleşmeye dayalı olarak aynı talep ve nedenle dava açıldığı, verilen kesin süre içerisinde davacının keşif avansını yatırmaması nedeniyle ispatlanamayan davanın reddine karar verildiği ve kararın 10.02.2015 tarihinde kesinleştiği, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davanın daha önce ispat edilemediğinden esastan reddine yönelik verilen kararın kesinleştiği gerekçesiyle davanın kesin hüküm dava şartı nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 20.12.2018 tarihli ve 2016/2058 E., 2018/5985 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil mümkün olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, kesin hüküm teşkil ettiği kabul edilen ilk dava, 6100 Sayılı HMK'nın yürürlükte bulunduğu tarihte açılmıştır. 01.10.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK'nın 114/g maddesinde gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir. HMK'nın 120. maddesinde “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. HMK'nın 324. maddesinde ise delil ikamesi avansı düzenlenmiştir. 03.04.2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği'nin 45/1. maddesi “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansı, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade eder.” düzenlemesini haizdir. Yönetmeliğin 45/3. maddesi uyarınca gider avansının verilen kesin süre içerisinde yatırılmaması halinde ise dava, dava şartı yokluğundan reddedilecektir.
Bu durumda mahkemece, Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/78 Esas, 2014/633 Karar sayılı dosyasında kurulan hükmün, davanın usulden reddine ilişkin olduğunun kabulü ile işbu dava bakımından kesin hüküm teşkil etmeyeceği dikkate alınarak işin esasına girilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.09.2020 tarihli ve 2020/51 E., 2020/186 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında tarafları, konusu ve sebebi aynı olan dava nedeniyle daha önce davanın ispat edilemediği gerekçesiyle esastan reddine karar verildiği, esastan redde ilişkin olan ve kesinleşen 2014/78 E. sayılı davada talep edilen keşif avansının gider avansı niteliğinde olduğu, yatırılmaması hâlinde davanın esastan reddini gerektirdiği, bu durumda kesin hüküm dava şartının oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafları, konusu ve sebebi eldeki dava ile aynı olup, daha önce Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/78 E. sayılı dosyasında görülen davanın reddine ilişkin kararın usulden mi yoksa esastan mı redde ilişkin olduğu, buradan varılacak sonuca göre eldeki dava bakımından kesin hüküm teşkil edip etmeyeceği ve mahkemece işin esasının incelenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulması gereklidir.
13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 114/1. maddesinin (g) bendinde, gider avansının yatırılmış olması dava şartları arasında sayılmış olup aynı Kanun'un 115. maddesinin 1. fıkrasında, mahkemenin bu koşulun mevcut olup olmadığını kendiliğinden araştıracağı, ikinci fıkrasında ise, bu şartın noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verileceği öngörülmüştür.
14. 7251 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile değişik HMK’nın “Harç ve gider avansının ödenmesi” başlıklı 120. maddesinde;
“(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
(2) Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.
(3) Taraflardan her birinin ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen delil avansına ilişkin 324 üncü madde hükümleri saklıdır” düzenlemesi bulunmaktadır.
15. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, dava açılırken yargılama harçlarının mahkeme veznesine yatırılması zorunluluğu düzenlenmiştir. Maddede ayrıca, 1086 sayılı Kanunda yer almayan, yeni bir düzenleme yapılarak, her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderleri karşılayacak tutarın, avans olarak davacı tarafından dava açarken yatırılması zorunluluğu getirilmiştir. Bu avansın yetmemesi durumunda ise tamamlanması için davacıya kesin süre verileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Avans miktarının, davanın türü ve özelliklerine göre her yıl Adalet Bakanlığınca ilan edilecek tarifeye göre belirleneceği, maddede yer almıştır. Maddede yapılan bu düzenlemeyle, gerekli masrafların zamanında yatırılmamasından dolayı davaların gecikmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır” ifadelerine yer verilmek suretiyle, her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderleri karşılayacak tutarın, avans olarak davacı tarafından dava açılırken yatırılması zorunluluğu getirildiği vurgulanmıştır.
16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Delil ikamesi için avans” başlıklı 324. maddesinde ise;
“(1) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler.
(2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır” hükmü getirilmiştir.
17. Anılan madde gerekçesinde de; “…Harç ve avans ödenmesi” başlıklı 125. maddede davacının dava masraflarının karşılığı olarak avans ödemesi öngörülmüştür. Bu avans, davacının delillerinin toplanması için yapılması gereken harcamaları da kapsar. Bu maddede ise daha çok davalının delillerinin toplanması için ödenmesi gereken avans düzenlenmiştir. Öte yandan davacının avansı yönünden “Dava şartları” başlıklı 119. maddede hüküm getirilmiştir. Davacının avansı yatırmış olması dava şartlarındandır. Şu hâlde davacı avansının yargılamanın devamı sırasında yetersiz kalması hâlinde, uygulanacak hüküm, bu maddeden ziyade 125. madde hükmüdür” ifadelerine yer verilmek suretiyle, gider avansının davacının dava masraflarının karşılanması amacıyla, delil avansının ise daha çok davalının delillerinin toplanması amacıyla getirildiği belirtilmiştir.
18. 06.08.2015 tarihli Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 205. maddesinde;
“(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansı, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade eder.
(2) Adlî yardım talebiyle açılan dava ve işlerde adlî yardım konusunda bir karar verilinceye kadar harç, gider ve delil avansı alınmaz. Kanunlardaki özel hükümler saklıdır.
(3) Gider avansının yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. Dava şartı olan gider avansının yatırılmaması veya tamamlanmaması hâlinde, dava, dava şartı yokluğundan reddedilir.
(4) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade eder. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan biri avans yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, diğer taraf bu avansı da yatırabilir. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır. Tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerle, kanunlardaki özel hükümler saklıdır..." düzenlemesi yer almaktadır.
19. Yönetmeliğin 205. maddesinde, gider avansı ve delil avansı birlikte düzenlenmiş olup gider avansının, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade ettiği, davacının, her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu, delil avansının ise tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade ettiği vurgulanmıştır.
20. Yukarıda açıklandığı üzere, Yönetmelikte gider avansının içinde delil avansı için gerekli giderler de gösterilmiştir. Gider avansının yatırılmaması hâlinde açılan dava, dava şartı yokluğundan reddedilir (Yön. m. 205/3); delil avansının yatırılmaması hâlinde ise, o delilden vazgeçilmiş sayılır (Yön. m. 205/4).
21. Öte yandan Usul Hukukunda “hüküm” ile ilişkili kavram ve kuralların incelenmesinde fayda vardır.
22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinde düzenlendiği üzere; hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada oluşturulur ve tefhim edilir. Türk Hukuk Lûgatında da “hüküm” Hukuk Muhakemeleri Usulü’nde yargıcın inceleme ve yargılama sonucu taraflara yükletilen külfeti, görevi ve tanınan haklar ile yetkileri gösteren beyanı, yani uyuşmazlığı sonuçlandıran karar olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 507). Hükmün tefhimi, hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle gerçekleştirilir.
23. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın 141. maddesi uyarınca yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus HMK’nın 297. maddesinde de düzenlenmiştir. Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler gereğince yargıcın, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepleri kararda göstermesi zorunludur. Maddî olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukukî bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrasının birbirine aykırı olmaması gerekir (10.04.1992 tarihli ve 1991/7 E., 1992/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
24. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/1. maddesinde mahkemelerin önüne gelen uyuşmazlığı usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği üzere, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Başka bir anlatımla; nihai karar (son karar), bir anlaşmazlığı sonuca bağlayan ancak, istinaf ve temyiz yoluna başvurma olanağı bulunan yargı kararlarıdır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 661-662).
25. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmiş ise; buna “nihaî karar (hüküm)” denilmektedir. Uyuşmazlığı usule ilişkin kararlarla sonuçlandıran mahkeme kararları, hüküm teşkil etmeyen usule dair nihaî kararlardır. Bu nedenle “karar” sözcüğünün kapsamına hem maddi hukuka ilişkin “hüküm” adı verilen nihai kararlar hem de usule ilişkin nihaî kararlar girmektedir. Nihaî karar kapsamına da hem hüküm niteliğindeki kararlar hem de usule ilişkin kararlar dâhil bulunmaktadır.
26. Uyuşmazlığı esastan çözmemekle birlikte, davaya görülmekte olan mahkemede son veren kararlar usule ilişkin nihai karar olarak nitelendirilir. Usule ilişkin nihai kararlar davanın esasına yönelik olmadığından maddi anlamda kesinleşmeye elverişli değildirler. Bu karar şekli anlamda kesinleşmiş olsa bile, maddi anlamda kesinleşmeye elverişli olmadığından, söz konusu eksiklikleri gidererek aynı tarafların aynı konuda ve aynı sebeplere dayanarak yeniden bir dava açması mümkündür (Pekcanıtez Hakan/Özekes Muhammet/Akkan Mine/Korkmaz Taş Hülya.: Medenî Usûl Hukuku, ..., Mart 2017, C. III, s. 1973-1974). Dolayısıyla, kararın ilişkin bulunduğu usulî sorun giderildikten sonra açılan davada kesin hüküm itirazında bulunulamaz. Bu kararlar genelde usulî bir eksikliğin yahut usul kurallarına uyulmamış olmasının sonuçlarını tespit edici nitelik taşırlar. Mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (HMK m.115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır.
27. Esasa ilişkin nihai kararlar (hüküm) ise, hâkimin maddi hukuk kurallarını uygulayarak uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK m. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık esastan sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o dava konusu uyuşmazlık hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir.
28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafları, konusu ve sebebi eldeki dava ile aynı olup daha önce Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/78 E. sayılı dosyasında mahkemece 14.10.2014 tarihli ikinci celsede davacı tarafa bilirkişi ve vasıta ücreti ile yasal keşif harcı olmak üzere toplam 1.477,50TL keşif avansını yatırması için iki hafta kesin süre verilmesine, aksi takdirde keşif delilinden vazgeçmiş sayılacağı ve mevcut delillere göre davanın sonuçlandırılacağının ihtar edildiğine ilişkin ara karar oluşturulmuş; devamında 11.12.2014 tarihinde davacının kesin süre içinde keşif avansını yatırmadığı, keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan taşınmaz değerinin ve istenebilecek tazminatın tespitinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
29. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesince 14.10.2014 tarihli celsede yatırılması için davacı tarafa kesin süre verilen giderler delil avansına ilişkin olup, delil avansının yatırılmaması hâlinde o delilden vazgeçilmiş sayılacağı açıktır. Anılan mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan taşınmaz değerinin ve istenebilecek tazminatın tespitinin mümkün olmadığından bahisle davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine yönelik verilen karar usule ilişkin nihai bir karar olmayıp, maddi anlamda esasa ilişkin verilen nihai bir karardır. Bu durumda eldeki davada kesin hüküm dava şartının oluştuğu gerekçesiyle davanın usulden reddine dair verilen direnme kararı yerinde ve doğru olmuştur.
30. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.