T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/4-1372 K. 2018/1106 T. 16.5.2018
Dava, haksız şikâyet sebebiyle kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Eldeki davada, davalının vekâlet ilişkisinin sona erdiğine ve davacıyı ibra ettiğine dair imzalı bir yazı vermiş olmasına rağmen, davacının ibranameyi kaybetmesi üzerine davacı hakkında gerek Cumhuriyet Savcılığına, gerek İstanbul Barosuna şikâyet dilekçeleri vermek, gerekse hukuk mahkemesinde tazminat talebiyle dava açmak suretiyle hak arama özgürlüğünün kötüye kullanıldığı, Anayasal şikâyet hakkının sınırlarının aşıldığı ve böylece davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu hususunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bunun yanında davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarına da bakıldığında olay tarihi, taraflar arasındaki olayların gelişim şekli, hakkındaki şikâyetler üzerine soruşturma ve dava sürecinde davacı tarafından yaşanan üzüntü ve endişe, mesleki ve kişisel itibar kaybı ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminatın miktarı makul olup, objektif ölçülere göre takdir edildiği ve fazla olmadığı kanaatine varılmıştır. Hâl böyle olunca yerel mahkemenin davalının eyleminin ağırlığı ve meydana getirdiği sonuçlar itibariyle takdir edilen manevi tazminat miktarının çok olmadığı gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
Yerel mahkemece davalının şikâyetinin yıllarca vekilliğini yapan avukatına karşı olduğu, vekâlet ilişkisinin gerektirdiği ahde vefa ve geçmişin hukukuna saygının bir kenara bırakılarak sırf bir miktar para alabilmek için, karşı tarafı mesleğinden edebilecek, kamu hizmetlerinden yasaklanmasını gerektirebilecek bir iftira atıldığı, bu hususun her ne kadar kesinleşmemişse de ceza mahkemesi kararıyla vurgulandığı, davacı avukatın yıllarca disiplin soruşturmasına, ceza soruşturmasına muhatap olup sonunda da yargılandığı, hem mesleği hem istikbali söz konusu olduğundan çok etkilendiği ve endişelendiği, mesleki yönden de küçük düştüğü, itibar kaybına uğradığı, bu olayda 6.000,00 TL manevi tazminatın az olduğunun tartışılabileceği ancak kesinlikle çok olduğunun söylenemeyeceği belirtilerek ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Eldeki davada, davalının vekâlet ilişkisinin sona erdiğine ve davacıyı ibra ettiğine dair imzalı bir yazı vermiş olmasına rağmen, davacının ibranameyi kaybetmesi üzerine davacı hakkında gerek Cumhuriyet Savcılığına, gerek İstanbul Barosuna şikâyet dilekçeleri vermek, gerekse hukuk mahkemesinde tazminat talebiyle dava açmak suretiyle hak arama özgürlüğünün kötüye kullanıldığı, Anayasal şikâyet hakkının sınırlarının aşıldığı ve böylece davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu hususunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bunun yanında davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarına da bakıldığında olay tarihi, taraflar arasındaki olayların gelişim şekli, hakkındaki şikâyetler üzerine soruşturma ve dava sürecinde davacı tarafından yaşanan üzüntü ve endişe, mesleki ve kişisel itibar kaybı ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminatın miktarı makul olup, objektif ölçülere göre takdir edildiği ve fazla olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin davalının eyleminin ağırlığı ve meydana getirdiği sonuçlar itibariyle takdir edilen manevi tazminat miktarının çok olmadığı gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
Açıklanan sebeplerle direnme kararı onanmalıdır.
Kapağan Hukuk Bürosu